15 Aralık 2007 Cumartesi

el-Veda Berlin, merhaba ey İstanbul!.. (I)

Siz bu yazıyı okuyor olduğunuzda ben yaklaşık birbuçuk yıllık ayrılık ve hasretin ardından -nasipse!- İstanbul `a gelmek üzere uçağa biniyor, kimbilir belki de Çengelköy Çınaraltı `nda vuslatın yüzüsuyu hürmetine dostlarla kahvemi çoktan yudumluyor olacağım. 3 Haziran 2001 Berlin `e gidiş tarihimdi. Bu satırları yazdığım tarih ise 2002 Ekimi.... Bir yandan dönüş hazırlıklarıyla uğraşırken, bir yandan da Cumartesi ve Pazar yazılarını yazmam gerekiyor. Klavyenin başına oturmadan önce her iki gün için de iki ayrı yazı yazmayı planlamıştım; zira bu hengamede ancak bu kadarını yapabilirdim. Nitekim birincisi bir yönüyle veda, bir yönüyle vuslat yazısı olacaktı; diğeri ise Annemarie Schimmel `in daha henüz yayımlanmış olan `Morgenland und Abendland /Mein west-östliches Leben` adlı hatıratını sıcağı sıcağına tanıtan bir yazı... Bu ikincisi nihayet bir tanıtım yazısıydı başkasını başkalarına anlatan.... Aktarılacak ilginç anektodlar vardı benim ülkemin insanlarına dair... İstanbul `dan, Ankara `dan, Konya `dan... Ve fakat ya ikincisi?! İkincisinde, yaklaşık birbuçuk yıllık bir ayrılığın bitiminde bu bitimin tevlid ettiği karmaşık duygularla malamal bir zihinle güya hüznü ve sevinci birarada ifade etmeye çalışacağım. Bir yandan İstanbul `a, İstanbul `daki dostlara kavuşacak olmanın heyecanı, diğer yandan Berlin `den, Berlin `deki dostlardan ayrılmanın burukluğu... Gelmeden `geliyorum ` diyen bir yazı mı? Hayır, aslında daha çok, henüz gitmemişken `gidiyorum` diyen bir yazı... Başkasına dair değil, bilakis kendime, kendi yaşadıklarıma, kendi duygularıma, kendi izlenimlerime... Benimki en nihayet bir dil sevdasıydı... Ona ne kuşku, bir de toplayabilirsem elbette kitap sevdası... Dil için, Almanca için, hasretini çektiğim kitaplar için 6 aylığına, üstelik yalnız ve tekbaşına böyle bir gurbet çekilebilir, tanımadığım bir ülkede tanımadığım bir çevrenin beklenmedik de olsa sürprizlerine katlanılabilir diye düşünmüştüm önceleri... 6 aydı ya, hemen geçerdi, geçecekti... Geçti de nitekim. Fakat her defasında biraz daha uzadı... uzadı... uzadı... Bu kadar zaman sonra yaşadıklarımı hatırlayınca, kendi kendime `herşeye rağmen iyi ki uzadı` diyorum. Biz bir grup genç arkadaşla Berlin `de ne dünyalar fethettik birlikte! Tarih ne zaman yazar bilmem ama onca vaveyla arasında III . Viyana Seferini bile gerçekleştirip ecdadın yadigarlarının yanısıra Sigmund Freud `un müze haline getirilmiş evini bile iki günlük fütühatımız içine dahil edebilmiştik. Sadece ilk sefirimiz Giritli Aziz Efendi `nin veya İttihatçı Bahattin Şakir `in mezarlarını mı, meşhur (Alexander -Wilhelm von) Humbold kardeşlerin, Georg W. Friedrich Hegel `in, Gottlieb Fichte `nin, Berthold Brecht `in de Berlin `deki mezarlarını, Gottfried W. Leibniz `in, Voltaire `in Berlin `de geldiklerinde kaldıkları sarayları veya Schleirmacher`in, Franz Kafka `nın yaşadıkları evleri, Talat Paşa `nın vurulduğu caddeyi, Mehmed Akif `in kaldığı otel(ler)i -ki bu otellerden birinde Vahdettin `le birlikte Mustafa Kemal Paşa da kalmıştı- tek tek ziyaret ettik. Wittenberg `de Luther `in o meşhur 95 maddelik tezini astığı ve vaaz verdiği kiliseleri, arkadaşı Melanchton`un evini, Marbach `ta Schiller `in doğduğu, Tübingen `de Hölderlin `in öldüğü, hatta Goethe `nin kustuğu (!) evlere gidip Hegel `in ders verdiği sınıflarda dolaşırken, Heidelberg `de Gadamer `in ruhuyla karşılaşmayı bile ümit ettik. Bütün bunlar ve hatta yazamadığım nice yer hep ayaklarımız yere basarken fetholundu. Hele bir de siz bizi ayaklarımızı yerden kestiğimizde görecektiniz. İsmail Kara `nın `Türkiye `de İslamcılık Düşüncesi`ni adımlarken, belki İbn Sina `nın İhlas Suresi Tefsiri `ni, Ebheri `nin İsagoci`sini, Darendeli Mehmed Efendi `nin `Kaziye`nin Unsurları` adlı risalesini, B. Lewis `in `Modern Türkiye `nin Doğuşu `nu, Macit Fahri `nin `İslam Felsefesi Tarihi`ni` bu gençlerle birlikte çevirilerinden okuduk ve fakat Cevdet Paşa `nın `BelagatOsmaniye `si ile `Miyar-ı Sedad`ını, Elif Efendi `nin `Kelimat`ul-Mürsele`sini, Büyük Haydar Efendi `nin `Usul-i Fıkıh Dersleri`ini, Yakub Kadri `nin `Nur Baba `sını Osmanlıcalarından, eh bu arada biraz da fırsat bulmuşken Martin Heidegger `in `Was ist Metaphysik?` adlı eserini Almancasından ziyaret etmeyi ihmal etmedik. Gerek kitapçılardan, gerekse kütüphanelerden keşfedip fütühatımıza dahil ettiğimiz kitapların adlarını ise şimdilik yazmıyorum. (Öyle ya, buna yer mi dayanır?) O halde şimdiden el-Veda Berlin !