15 Aralık 2007 Cumartesi

[YORUM - ŞÜKRÜ M. ELEKDAĞ] Almanya


Alman Parlamentosu , 16 Haziran `da Ermeni iddiaları hakkında bir karar kabul etti. Bir müttefik devletin parlamentosunun, sırf siyasi amaçlarla Türkiye `nin tarihini karalamaya, tahrif etmeye kalkışmasının çok yakışıksız, adaletsiz ve etik değerlerle bağdaşmayan bir hareket tarzı oluşturduğu vurgulanmalıdır. Gerekçesiyle birlikte 4 sayfalık bir metin olan bu kararın, incelendiğinde, tek yanlı olduğu, hiçbir nesnel yönü bulunmadığı, tarihsel gerçekleri çarpıttığı, asılsız ve mesnetsiz suçlamalar içerdiği görülüyor... Almanya Federal Parlamentosu , 16 Haziran `da Ermeni iddiaları hakkında bir karar kabul etmiştir. Bu karar, I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu `nu yöneten `jön Türk rejimini` Ermenilere karşı, imha etmek amacıyla, sürgün ve kitle katliamları uygulamakla suçlamaktadır. Karar, ayrıca, Osmanlı İmparatorluğu `nu dolaylı olarak, başkalarının ağzından, soykırımıyla suçluyor. Gerekçesiyle birlikte 4 sayfalık bir metin olan bu karar, incelendiğinde, tek yanlı olduğu, hiçbir nesnel yönü bulunmadığı, tarihsel gerçekleri çarpıttığı, asılsız ve mesnetsiz suçlamalar içerdiği görülüyor. Bu talihsiz davranış, Almanya gibi bir ülkenin parlamentosuna yakışan ciddiyet ve sorumluluktan uzaktır. Kararın, özellikle, gerekçe bölümünde, hiçbir yargı kararına dayanmadan ve hiçbir karşı görüş dikkate alınmadan, sadece bazı parlamentoların kararlarına ve bazı yazarların subjektif eserlerine istinaden soykırımı iddiasına yer vermiş olması, büyük bir adaletsizlik olduğu gibi, Alman Parlamentosu `nun bu konudaki önyargılı ve taraf tutan tutumunu yansıtmaktadır. Ayrıca, karar bir yandan gerçeklerin ortaya çıkarılması için tarihçilerin bir araya gelmesini öneriyor, bir yandan da Türkiye `yi suçluyor. Tabiatıyla bu, çelişkili ve mantıktan yoksun bir yaklaşımdır. Alman parlamentosuna bu kararla ilgili önergenin sunulması sırasında, bunun nedenleri medyada tartışılmıştı. Bu tartışma, bu girişimin, sırf Türkiye `nin AB yolunu kesmek için yapıldığını, yani esas amacının siyasi nitelikte olduğunu, hiçbir kuşkuya meydan vermeyecek şekilde ortaya koymuştu. Bu durumda, bir müttefik devletin parlamentosunun, sırf siyasi amaçlarla Türkiye `nin tarihini karalamaya, tahrif etmeye kalkışmasının, çok yakışıksız, adaletsiz ve etik değerlerle bağdaşmayan bir hareket tarzı oluşturduğu vurgulanmalıdır. Siyasi amaçlarla dost bir ülkeye karalama! Bu adaletsizlik bize, ister istemez, 1921`de bir Alman mahkemesinin, eski Türk Sadrazamı Talat Paşa `yı Berlin `de öldüren katil Ermeni militanını beraat ettirerek bir hukuk skandalına yol açması olayını anımsatıyor. Dünya Savaşı `ndan sonra Batı basını, Alman Genelkurmayı `nı Ermeni tehcirini Osmanlı Devleti `ne sadece önermekle değil aynı zamanda yönetmekle suçlamıştı. Bu ithamlar, savaştan yenik çıkan Almanya `yı derinden etkilemiş ve psikolojik baskı altında savunmaya geçen Alman Dışişleri Bakanlığı , Türk düşmanlığıyla ün yapmış olan din adamı Lepsius `e `Almanya ve Ermenistan , 1914-18` adlı, propaganda amaçlı, Almanları temize çıkaran, Osmanlıları ise suçlayan bir kitap yazdırmıştı. İşte böyle bir ortamda cereyan eden Talat Paşa mahkemesinde, Alman hakimler, maktul Talat Paşa `yı suçlu, Ermeni katil Teiliran`ı da mağdur sandalyasına oturtacak şekilde kurgulayarak, Alman devletini temize çıkarmayı amaçladılar. Mahkemenin Teiliran`ı suçsuz bulan kararı ile Alman devleti beraat ettirilecek ve hakkındaki ithamlardan kurtulmuş olacaktı!.. Türkiye `de yaşamış olan ve olayları yakinen bilen Alman subayları önce mahkemeye tanık olarak çağrıldılar, fakat sonradan bunların tanıklığına başvurulmadı. Mahkeme, tanık olarak, olayları görenleri, bilenleri, yaşayanları değil, sadece olaylar hakkında ikinci elden bilgi sahibi olanları ve Ermeni yanlısı kişileri dinledi. Örneğin 1915 olaylarını Türkiye `de bizzat yaşayan, fakat görgü tanığı olarak mahkeme tarafından kasıtlı olarak dinlenmeyen Alman Generali Bronsart 24 Temmuz 1921 tarihli Deutsche Allgemenie Zeitung gazetesinde yayımlanan makalesinde şöyle diyordu: `Eli silah tutan bütün Müslümanlar Türk ordusunda silah altında oldukları için, Ermenilerin savunmasız kalan halka karşı korkunç bir katliam yapmaları kolay oldu. Çünkü Ermeniler, Ruslar tarafından sıkıştırılan Doğu (Osmanlı ) ordusuna yandan ve arkadan saldırılar gerçekleştirmekle kalmayıp, bu bölgelerde yaşayan Müslüman halkın kökünü kuruttular (yok ettiler). Bu gaddarlık, daha sonra Türklerin Ermenilere karşı yaptıkları iddia edilen zulümden çok daha kötü idi.` Mahkemenin taraf tutan davranışına General Bronsart gibi Türkiye `de görev yapan ve görgü tanığı olmak isteyen Almanlar itiraz etti. Ama, mahkeme bu itirazları dikkate almadı ve verdiği kararla katili serbest bıraktı. O zaman Almanya `da yayımlanan önde gelen gazeteler bu olayı tam bir `hukuk skandalı` olarak nitelediler. `Adaletin, hak ve hukukun siyasi nedenlerle katledildiğini` ve bunun `Almanya için utanç verici` olduğunu vurguladılar. Talat Paşa mahkemesine benziyen bir skandal ve adaletsizliğe 84 yıl sonra Alman Federal Parlamentosu `nun alet edilmesi büyük talihsizliktir. Alman Parlamentosu `nun kararında, `Osmanlı İmparatorluğu `nda görev yapan Alman büyükelçilerinin ve konsolosların raporlarına dayanan Alman Dışişleri Bakanlığı dosyaları katliamların ve sürgünlerin planlı bir şekilde düzenlendiğini belgelemektedir` şeklinde bir iddia mevcut. Bu iddia tamamen gerçek dışıdır. Bu hususu, Türk Tarih Kurumu `nun 2004 yılında yayımladığı `Sürgün ve Göç` adlı kitap açıkça ortaya koymaktadır. Türk Tarih Kurumu , 1915 olayları sırasında Türkiye `de görevli Alman büyükelçisi ile başkonsoloslarının orijinalleri Alman arşivlerinde bulunan raporlarını bu kitapta, ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulmuştur. Bu raporlar, kararda belirtilenin aksine, Osmanlı Devleti `nin planlı bir katliam düzenlediği iddiasının gerçek dışı bir nitelik taşıdığını ve Osmanlı Ermenilerinin devlet eliyle imhasının planlandığı savının tamamen temelsiz ve asılsız olduğunu ortaya koymaktadır... Peki, o zaman Alman Parlamentosu böyle fahiş bir hatayı nasıl yapıyor? Bunun nedeni, kararı hazırlayanların 1915 olaylarına, Alman din adamı Johannes Lepsius `un 1919`da yayımlanan `Almanya ve Ermenistan 1914-1918` (Deutschland und Armenien 1914-1918) adlı kitabındaki görüşler perspektifinden bakmalarından ileri geliyor. Tam bir propaganda ürünü olan Lepsius `un kitabının hangi koşullarda yazıldığının izahı konuyu aydınlatacaktır. Lepsius `e Alman Dışişleri `nin yazdırdığı Osmanlı `yı suçlayıcı kitap: Daha önce de değindiğimiz üzere, I. Dünya Savaşı `ndan sonra, Osmanlı hükümetinin tehcir kararını Alman Genelkurmayı `nın desteği ile aldığı ve uyguladığı hususunda Batılı ülkelerde yerleşik bir kanı vardı. Nitekim, Almanya `nın Ermeni tehcir ve kırımının baş mimarı olduğu 1914-1916 yıllarında İstanbul `da görevli ABD Büyükelçisi Morgenthau tarafından iddia ediliyordu. Büyükelçi Morgenthau , anılarında, Ermenilerin tehcir edilmesini Türklere Almanların önerdiğini Alman Amirali Usedom`un kendisine bizzat söylediğini yazmıştır. Amerikalı tarihçi ve misyoner H. A. Gibbons da, Ermenilerin `yok edilmesinden` Almanları sorumlu tutar. Savaştan yenik çıkmış olmanın ezikliği altındaki Alman hükümeti, bu suçlamaların yarattığı psikolojik baskıya karşı durabilmek, tehcir ve uygulamasında hiçbir sorumluluğu olmadığını belirtmek ve sorumluluğun sırf Osmanlılara ait olduğunu ortaya koymak amacıyla, Alman Dışişleri Bakanlığı arşivlerinde bulunan sadece işine gelen bazı belgeleri yayımlatma yoluna gitmiştir. Bu görev, Ermeni dostu olarak tanınan Protestan Papazı Lepsius `e verilmiştir. Orijinal belgeler tahrif edilmiş Lepsius `ün `Deutschland und Armenien 1914-1918` kitabını hangi amaçla hazırlamış olduğunu, Alman tarihçi Gotthard Joschke şu şekilde açıklıyor: `Lepsius , iki buçuk yıldan beri bulunduğu Hollanda `nın Lahey şehrinden 1918 Kasım `ından sonra geri döndü. Döner dönmez Alman Dışişleri Bakanı Dr. Solf ile bir görüşme yaptı. Bu görüşmeden sonra, Dr. Solf`un izniyle Alman Dışişleri Bakanlığı Arşivi `ndeki Ermeni sorunu ile ilgili belgeleri gözden geçirdi ve Mayıs 1919`da seçtiği belgeleri yayınladı. Lepsius bu çalışmasıyla, Alman Hükümeti `nin Osmanlı İmparatorluğu `ndaki konsolosları aracılığıyla Ermenilerin durumunu iyileştirmek ve kolaylaştırmak için her şeyi yaptığını ve dolayısıyla Almanya `nın bu konuda tamamen masum olduğunu kanıtlamak uğraşı içindeydi.` [Gotthard Joschke, `Johannes Lepsius : Zum Hundersten Geburstag am 15 Dezember`, Die Zeichen der Zeit (evangelische Monatsschrift für Mitarbeiter der Kircche) 1958 s. 448] Gerçek şu ki, Lepsius çalışmaları sırasında belgeleri, Osmanlı Devleti `ni suçlayacak ve Almanları aklayacak şekilde özenle seçmişti. İngiliz tarihçi Ulrich Trumpener, `Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu ` adlı kitabında, esas sahtekarlığın bundan da öte olduğunu belirtiyor. Trumpener, Lepsius `un yayınladığı orijinal belgelerdeki bazı önemli pasajların `birisi` tarafından değiştirildiğini ya da silindiğini önemle kaydediyor. (Ulrich Trumpener, Germany and the Ottoman Empire 1914-1918, New Jersey , 1968, s. 206) Fritz T. Epstein adlı Alman tarihçisi de, bu konudaki bir yayınında, Lepsius `un kitabındaki orijinal belgelerin tahrif edildiğini doğruluyor. Gerçek şu ki, çok adette Alman yayınında, Lepsius `un `Deutschland und Armenien 1914-1918` adlı kitabının, olayları bir Müslüman-Hıristiyan çatışması olarak değerlendiren bir görüşle yazıldığını, eserde sadece Türk düşmanlığı yapıldığını ve eserin tarihi bir değeri olmayıp, propaganda vasıtası olduğunu belirtiyor. Bir Alman araştırmacı yazar olan Hans Barth`ın, `Türke , Wehre Dich` (Türk Kendini Savun ) adlı kitabında, Türkenfresser (Türk yiyicisi yaratık ) adıyla tanımladığı Lepsius için kullandığı şu sözler, Lepsius `un yazılarının güvenilecek bir tarihi kaynak olamayacağını ortaya koyuyor: `Lepsius , Almanya `da uzun bir mücadele ve çalışmadan sonra Türkler aleyhine bir kamuoyu oluşturmakta başarılı olmuştur. Hatta bugün bile birçok araştırmacı onun roman özelliği taşıyan yayınlarından faydalanmaktadır.. Bir defa Lepsius birinci asırlardan kalma kopkoyu haçlı düşüncelere sahip bir papazdır. Bu haçlılık ruhu ve düşüncesini her fırsatta hem de açıkça ortaya çıkarıp işlemektedir. (…)[Lepsius bütün Türk olanlara karşı, vahşi, körü körüne acımasız bir kin sergilemekte… katliamın politik, ahlaki ve sosyal sebeplerini tamamen örtbas etmekte ve keyfi sahte vahşet olayları sunmaktadır.` (Hans Barth, Türke , Whre Dich, Leipzig , 1898, ss . 14-15) Belirttiğim bu hususlar, tarafsızlığı son derece kuşkulu, Türklerle Müslümanlar hakkında önyargılı bir din adamı olan Lepsius `un ve tarihi kaynak olarak güvenilir olmayan yayınlarının, Alman Parlamentosu `nun kararıyla yüceltilmiş olmasının ne denli bir talihsizlik olduğunu ortaya koyuyor. Uyduruk ve düzmece raporlar... Anılan kararda, Lepsius `un, 1915 Temmuz/Ağustos aylarında İstanbul `da yürüttüğü araştırmaların sonucunda Ermenilerin durumu hakkında yazmış olduğu fakat o dönemde askeri sansür nedeniyle Almanya `da yasaklanmış olan raporuna da atıfta bulunulmaktadır. Lepsius `un, İttihat ve Terakki hükümetinin Ermeni azınlığına karşı bir toplu kıyım (soykırımı) tasarlayıp uyguladığını iddia ettiği bu rapor, savaşın sona ermesiyle birlikte 1918`de `Dr. Johannes Lepsius `un Ermeni Katliamı Hakkındaki Gizli Raporu` adıyla Paris `te yayımlanmıştır. (Lepsius Johannes , Le Rapport Secret du Dr. Johannes Lepsius sur les Massacres d`Armenie , Payot &Cie , Paris ,1918) Alman Parlamentosu `nun dikkate almadığı husus, Lepsius `un `Gizli Raporu`nu, İstanbul `da ziyaret ettiği ABD Büyükelçisi Morgenthau `nun kendisine verdiği Amerikalı Protestan misyonerlerin uyduruk ve düzmece iddialara dayalı raporlarını temel kaynak olarak almış olmasıdır. Lepsius `un kitabını nasıl yazmış olduğu hususunda, Amerikalı tarihçi Profesör Heath Lowry `nin `Büyükelçi Morgenthau `nun Öyküsünün Perde Arkası ` adlı eserinde çok ayrıntılı bilgiler vardır. Heath Lowry söz konusu eserini, Morgenthau `nun, ABD Dişişleri Bakanlığı `na gönderdiği resmi rapor ve yazılara, tuttuğu günlüğe ve özel mektuplarına dayalı sağlam ve sağlıklı bilgilere istinaden yazmıştır. Bu bilgiler ışığında , Lepsius `un, İstanbul `da 31 Temmuz 1915`te Amerikan Büyükelçisi Morgenthau `yu ziyaret ederek, büyükelçiye, Türkleri tehcire ve katliama son vermeye zorlamak amacıyla dünya çapında bir protesto hareketi başlatmak istediğini, bu amaçla Cenevre `ye giderek uluslararası Kızılhaç Örgütü `nden, Papa `dan ve tarafsız devletlerin başkanlarından yardım isteyeceğini belirttiği ve yapacağı bu girişimlerde kullanılmak üzere `Osmanlı vahşetine` ilişkin bilgi talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu ziyaretten sonra, Morgenthau ile birçok görüşme yapan Lepsius , istediği belge ve bilgileri Büyükelçi Morgenthau `dan almıştır. Lepsius , bu bilgilere dayanarak sonradan Paris `te kitap halinde yayımlanan raporunu yazmıştır. (Heath W. Lowry, The Story Behind Ambassador Morgenthaus`s Story , İsis Ltd, İstanbul , 1999, ss .66-71) Lepsius `un `Gizli Raporu` Amerikan misyonerlerinin uyduruk raporlarına dayanıyor: Bu konuda Profesör Lowry`nin değerlendirmesi şöyledir: `… Morgenthau `ya [Amerikan] konsolosları ve Amerikan misyonerleri tarafından gönderilen raporlardaki verilerin basitçe karşılaştırılmasından Lepsius `un kitabı için ana kaynağın Morgenthau olduğu ortaya çıkmaktadır. Lepsius `un savaş sırasında Osmanlı başkentinde sadece bir ay kaldığı ve Anadolu `da nisbeten az sayıda Alman misyoneri bulunduğu göz önüne alınınca, elindeki sürgünlerle ilgili malzemenin çoğunun Amerikalı misyoner kaynaklardan sağlanmış olması şaşırtıcı değil.` EMEKLİ BÜYÜKELÇİ /CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ