Osmanlı Meclis-i Mebusanı Dolmabahçe Sarayı`nın Divan-ı Humayun mahalli denilen salonunda toplandı. Toplantıya Abdülhamid de katılmıştı. Meclis`te milletvekilleri etnik ve dini kimliklerine göre gruplaşıyordu. Azınlık meselesi Tanzimat`tan itibaren Türkiye`yi meşgul etti. Bu konuda devlet siyasetinin temellerini 2. Abdülhamid attı. Cumhuriyet`ten sonra da aynı anlayış geliştirilerek korundu
İmparatorluğun uzun yıllar ne devlete ne de millete ad koymaya gerek duymayıp `Devlet-i Aliyye ` ve `teba -i şahane` sözcükleriyle yetindiği biliniyor. Türk kelimesi Müslüman manasında kullanılıyor , Anadolu yerine de `diyar -ı Rum `. Osmanlı , önce Batılı devletlerin sonra İstanbul `un benimsediği bir ad. Türk de Batı`da Müslüman`la eşanlamlı olarak kullanılıyor. Ferman, barış ve ticari anlaşmalarda asırlar boyu Osmanlı kelimesinin geçmediği, padişahların değişmesiyle değişen tuğraların geçerli olduğu dönem imparatorluk asırları. Paraların, ulusal marş niteliğindeki müzik eserlerinin bile padişahlarla birlikte Mecidiye , Aziziye , Hamidiye şeklinde değişerek son asıra geldiği malum. Kimlik sorununun çıkışı İmparatorluk tebası içindeki gayrimüslim unsurların ulusal taleplerinin tırmandığı Tanzimat sürecinde kimlik sorununun ortaya çıktığını, dolayısıyla `ekalliyet` denilen azınlık kavramının gündeme geldiğini söylemek mümkün. Değişim ve statükonun muhafazası tartışmalarıyla geçen son yarım asırda, özellikle de 2. Abdülhamid`in saltanat yıllarında bürokrasinin yeni rejimi padişaha karşı garantiye alma girişimlerinde dahi söz edilebilir. Mithat Paşa `nın Bayındırlık Müsteşarı Oydan Efendi`yi Avrupa `ya özel görevle gönderdiğini `Abdülhamid`in Evail-i Saltanatı` adlı eserinde Ahmed Saib Bey anlatıyor: `Oydan Efendi İngiltere Hariciye Nazırı Lord Derby ile görüşmeyi başardı ve ona son olarak Devlet-i Aliyye idaresine esas olmak üzere açıklanan Kanun-ı Esasi `nin Hıristiyanların güvenliğini ve hukuklarını güvence altına almaya yönelik olduğunu, bu durumun kalıcılığını temin için Osmanlı Devleti `nden uluslararası bir anlaşmayla teminat istenmesine uygun zaman olduğunu anlattı. Bab -ı Ali `nin buna rıza göstermeye amade olduğunu, ancak talebin İngiltere `den gelmesinin uygun olacağını da ekledi. Ancak Hariciye Hazırı Lord Derby ona, Kanun-i Esasi meselesinin Devlet-i Aliyye `nin iç işlerinden olduğunu, bu hususta Avrupa devletlerinin müdahalesinin doğru olmayacağını söyledi.` `Biz millet askeri olacağız` Mithat Paşa `nın bu mahiyette bir dayatma için İstanbul Konferansı `nda da zemin yokladığını, ancak Avrupalıların yaklaşımını müsait bulmadığı için detaylandırmadığını İngiltere `nin İstanbul `daki elçisi Sir Henry Elliot hatıratında yazıyor. Mithat Paşa `nın bu dönemde özel sohbetlerinde de `Hanedan-ı Osmani `den artık hayır gelmeyecek, devleti cumhuriyete tahvil etmekten başka çare kalmadı. Bunu nasıl yapmalı bilmem ama bunu birkaç münevver düşünceli insan dışında anlayan olmadığını biliyorum...` v.s. dediği anlatılır. Onun kendi fikrine uygun gençlerden `millet askeri` adı altında gönüllü kıtaları oluşturduğu bu delikanlıların orduya dahil edilmeleri istendiğinde `Biz bab-ı seraskeri maiyetinde askerliği kabul etmeyiz, biz millet askeri olacağız` dediklerini nakleden de Mahmut Celaleddin Paşa.. İlk Meclis , ilk kriz: Azınlıklar Osmanlı Meclis -i Mebusan `ı 19 Mart 1877 Pazartesi günü Ahmet Vefik Paşa `nın riyasetinde açıldı. Dolmabahçe Sarayı `nın Divan -ı Hümayun mahalli denilen muayede salonuydu toplantı yeri. Mebusan ve Ayan yani meclis ve senato ayrımı yapıldıktan sonra bir ara üniversite tarafından kullanılan, sonra Adalet Bakanlığı `na tahsis edilen ancak Cumhuriyet döneminde yanan binaya taşınıldı. Açılışta salonun batı tarafına Osmanlı altın tahtı konulmuş, Abdülhamid de üzerinde siyah bir pelerinle katılmıştı merasime. Yanında padişahın kardeşleri şehzadeler Reşat ve Kemalüddin Efendilere de tahtın solunda yer ayrılmıştı. Sadrazam Edhem Paşa tarafından okunan nutkunda Abdülhamid Meşrutiyet`i kendi kararı olarak ifade ediyor ve devletin Müslim ve gayrimüslim bütün tebasını Osmanlılık düşüncesi etrafında kenetlenmeye davet ediyordu. Ancak bu sözlerin muhataplarından pek azını etkilediğine şüphe yok. Tarihler aynı gün padişah aleyhine dedikoduların başladığını, Astarcılar Kethüdası`ndan Ahmet Efendi adında bir mebusun ayağa kalkıp `Siz de bizim fikrimizi pek geç soruyorsunuz` dediğini, hatta Ruslara karşı ilan edilen harpten dolayı mağlubiyet söz konusu olursa Meclis -i Mebusan `ın bundan dolayı sorumluluk kabul etmeyeceğini söyleyince padişahın salonu terk ettiğini yazıyor. Meclis -i Mebusan `da siyasi partiler yoktu. Ancak milletvekillerinin etnik ve dini kimliklerine göre gruplaştıkları ilk günden itibaren göründü. Vasilaki Efendi devletin resmi dilinin Türkçe olarak Anayasa `da yer almasına itiraz etti. `Anayasa `da resmi dilin Türkçe olduğunun ifade edildiği maddede, esasen Osmanlı tarihi boyunca sadece mezheplerle milliyetlerin değil Osmanlı ahalisi tarafından kullanılan bütün dillerin muhafaza edildiği hükmünün konulması gerekir` dedi. Vefik Paşa: Edepsizleşmeyin Riyasette bulunan Ahmet Vefik Paşa `nın `Edepsizleşmeyin. Meşrutiyete kastetmeye mi niyetiniz var` yollu ikazlarının fazla etkili olmadığı Suriye mebuslarından Nevfel Efendi`nin `Padişahımız efendimiz açılış nutkunda Osmanlılık fikri etrafında kenetlenmeye işaret etti, lakin bunu her milletin ismini muhafazası şartıyla kabul etmek mümkün` demesinden ya da Erzurum `un Ermeni mebuslarından Hamazasp Efendi`nin `Kanuni Esasi `den maksat her kavmin kendi hukukunu muhafaza olmak gerekir` demesinden anlaşılabilir. Keza Ermeniler bir adım daha ileri gidip `Hıristiyan köylerinde pek az okuma yazma bilen var. Resmi lisanı kullanmak için hepsinin Türkçe bilen yazıcı tutmaya zorlanması gerçekçi olmaz. Onun için Türkçe yanında diğer diller de resmi yazışmalarda kullanılabilmeli` çıkışını yaptılar. Bu süreçte Berlin Anlaşması `yla Osmanlı Devleti Ermenilerin yaşadıkları yerlerde ıslahat yapma taahhüdü altına girmişti. Sultan Abdülhamid yabancı elçilere yapılanın yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Alman sefirine `Ermeniler hiçbir yerde çoğunluk değil. Hatta bütün vilayetlerde Ermeniler çok küçük bir azınlıktır. Doğu Anadolu `da bağımsızlıkla sonuçlanacak bir ıslahat düşüncesini kabul etmemiz mümkün değil` dediği sabit. Sonuç: Bir sene sonra yani 1878 Şubat`ının 13`ünde meclis tatil edildi. İkinci Meşrutiyet dönemi Rus ordularının Yeşilköy `e gelmeleriyle sonuçlanan harbi sonlandıran Ayastefanos Anlaşması , Ali Suavi Vak `ası, Tunus `un Fransa `nın himayesine girmesi, Girit `in bağımsızlığını ilanı, Düyun -u Umumiye `nin kurulması, İstanbul `da Ermeni militanların giriştiği terör eylemleri, Makedonya ihtilali ve Sultan Hamit `e suikast girişimi ... Sadece başlıklarıyla andığım bu olaylar dizisinin ardından Sultan Abdülhamid ikinci meşrutiyet yani meclisin yeniden toplanması iradesini 23 Temmuz 1908 günü yayımladı. Osmanlı başkentinin yangın yerine döndüğü, İttihat Terakki iktidarına kapının açıldığı dönemdir bu. İttihat Terakki azınlık meselesini, doğduğu Balkan coğrafyasındaki mücadelenin mahiyetini bile kavrayamamıştı. Cemal Paşa hatıralarında `Biz Osmanlılık esasından söz ediyorduk ama mesela Bulgarlar bağımsızlık fikrinden vazgeçmiyordu. Talat Paşa `yla birlikte onlara meram anlatmakta çektiğimizi bir Allah bilir, bir biz` diyor. Nitekim İttihat Terakki sonraki yıllarda, iktidar yürüyüşünde destek aldığı azınlıklarla kanlı bıçaklı hale geldi, resmi politika olarak `Tükçülük` esasını benimsedi. Çerçeve Kitap mı, dönüş bileti mi? Fethullah Gülen Hocaefendi `yi bilen biliyor. Uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Yakın zamanda ABD `de bulunduğu zaman içinde kendisiyle yapılmış röportajlar ve kaleme aldıkları üç cilt halinde kitaplaştırıldı. Maksadım bu kitapları tanıtmak değil. Zaten yeterince tanıtıldı, yayınevi de milyonu aşan talebi karşılamaya çalışıyor. Dikkat çekmek istediğim husus bu kitap vesilesiyle yapılan kampanyanın sloganı: `Hasret bitiyor`.. Öyle sanıyorum ki Hocaefendi Türkiye `ye dönüş kararını verdi, ancak 17 Aralık `ta Brüksel `den çıkacak karardan önce gelerek, nümayişe ve asker çevresinde küllenmiş görünen tedirginlik dalgasının kabarmasına sebep olmak istemediği için birkaç ay daha bekliyor. Kitabının milyon tiraj yaptığına bakarak onu karşılamaya can atan kitlenin ne denli kalabalık olabileceğini tahmin edersiniz. Böyle bir durumun AB meselesi dolayısıyla gergin bir bekleyiş içinde olan Ankara `da nasıl algılanacağı da ayrı mesele tabii..