15 Aralık 2007 Cumartesi

Şuyuu vukuundan beter!


Ahmet Rıza, yolsuzluklara karşı çıkınca tutuklandı (solda). Kara Kemal, yardım derneğinin yöneticisiydi (ortada). Hüseyin Cahit, yolsuzluktan pay almakla suçlandı. Dünya Savaşı biterken Osmanlı ekonomisi çökmüş ve gıdadan başlayarak her alanda yokluk baş göstermişti. Çare bulması için kurulan bakanlık ise yolsuzlukların kaynağı haline gelmişti


Birinci Dünya Savaşı ve ardından Milli Mücadele dönemi üzerinde konuşulurken, özellikle genç kuşaklar içinde bulunulan tablonun iktisadi boyutunu göz ardı etme eğilimindeler. 1919`da başlayan süreç anlatılırken yokluk, yoksulluk söylenir ama bunun boyutları ve yol açtığı olumsuzluklar hakkında yeterli bilgi verilmediği için anlatım `propaganda` gibi algılanır. Oysa milli mücadeleyi yürüten meclisin çıkardığı ilk kanunlardan birinin `her kadının askere bir çift çorap örmesi`ni ve `bir takım çamaşır temin etmesi`ni boşuna istemiş değildir... Bu nedenle seksen beş sene öncenin fotoğrafına ana hatlarıyla da olsa dikkatinizi çekmek istiyorum... Savaşa girerken durum Almanya `nın, Osmanlı Devleti `nin harp kararını açıklaması için Başkomutan Enver Paşa `yla Said Halim ve Talat paşaları yoğun bir baskı altına aldığını biliyoruz. Baskılar dayanılmaz boyuta vardı. Ama harbe girmek İttihatçılarca da kaçınılmaz görününce, bundan en azından ekonomik anlamda faydalanma yoluna gitme düşüncesi ağırlık kazandı. Osmanlı maliyesi iflasını ilan etmiş ve Duyun -u Umumiye tüm ekonomiye el koymuştu zaten. İstanbul `un borç alabileceği tek kaynak görünen Almanya `dan kaynak sağlamanın bedeli onun safında harbe girmekti. Bu durumu bilen Almanya `nın Osmanlı askeri liderliğinin önüne uzattığı pasta gizli olarak yapılacak 2 milyon altın kuruştu. Rüşvetti önerilen. Bu meblağ kişisel açıdan cazipti elbette ama Hazine boş olduğu sürece kendilerinin elde edeceği imkanın onları ayakta tutmaya yetmeyeceğini bilen İttihat terakki liderliği bunu reddetti. Alınan bu para tümüyle Hazine `ye aktarılsa bile beklentilerle kıyaslandığında `damla ` mesabesinde dahi değildi. Bunun üzerine Berlin 30 milyon pound (600 milyon frank ) tutarında aleni borç vermeyi önerdi. Savaşa Almanya safında katılma şartını içeren teklifi daha sonra Talat Paşa şöyle değerlendirdi: `Almanya `dan almak zorunda kaldığımız borç paranın bedeli olarak harbe zoraki girdik. Paraya muhtaçtık. Ananevi dostumuz Fransızlar bile -İngilizler açıkça reddetmişti- borç vermekte tereddüt ettiler, yüz defa düşündüler. Bundan daha iyisini de bulamadık.` `Beyaz Kitap `taki rakamlar Neticede savaşa girildi. Ve Almanya savaş içinde sadece mühimmat olarak 616 milyon mark tutarında malzemeyle borçlandırdı Babıali `yi. Alınan nakit borçla birlikte toplam destek 850 milyon markı aşmaktaydı. 1914 döneminde Almanlar , Osmanlı kamuoyunu harbe taraftar olma konusunda istekli hale getirmek için İstanbul basınına da hayli mali yardım yaptılar. Rusya `nın Ekim Devrimi sonrası yayımladığı `Beyaz Kitap `ta bu yardımın miktarı konusunda şu iddiaya yer veriliyordu: `Alman Büyükelçisi , bazı Osmanlı gazetelerine, harp tahrikçiliği için para dağıtmış. Tanin `e 2 bin, Tasvir -i Efkar `a 1500, İkdam `a 1500, Sabah`a 1000, TercümanHakikat `e 500 Osmanlı Lirası vermişti.` Savaş öncesi 154 milyon Osmanlı Lirası olan dış borç daha 1917`de 466 milyon liraydı. Oysa Osmanlı devletinin o mali yıl için tahmini geliri 21 milyon lira , tahmini gideri 32 milyon liraydı. Yani 11 milyon liralık açık öngörülmüştü. Ama sene sonunda gelirler 19 milyon lira seviyesinde gerçekleşti, harcamalar da 75 milyon lirayı buldu. 1917`de ekmeğin fiyatı savaş öncesinin 12 katı, etin fiyatı üç katı, princin fiyatı 15 katı, hayvani yağ 12, gaz 15 kat artmıştı. 1918`de bu fiyatlar bir misli katlandı. Okkası 30 kuruş olan et 130 kuruşa, bir okka prinç 45 kuruş yerine 90 kuruşa, 1913`te fiyatı 16 kuruş olan bir okka yağ 1917`de 200 kuruşa satılırken 1918`de 400 kuruşa satılmaya başlandı. Lüks mallardaki fiyat artışı ölçüsüzdü. Kahve 70 misli zamlanmıştı. 1913`te 42 milyon lira olan temel ihtiyaç malları ithalatı 1918`de 4,7 milyon liraya geriledi. Aynı dönemde ihracat 21 milyon liradan 5,5 milyon liraya düştü. Neticede tüccarlar zararlarını borsada spekülasyon yaparak telafi etmeye yöneldiler. İaşe nezareti ve yolsuzluk İttihad Terakki yönetiminin halkın temel ihtiyaç maddelerini karşılamak amacıyla oluşturduğu `İaşe Cemiyeti ` türünden organizasyonlar ise hızla rüşvet çarkının parçasına ya da `resmi karaborsa`ya dönüştü. İaşe ve Levazım Bakanlığı kurmuştu İttihad Terakki . Cemiyetin başında partinin Merkez Komitesi üyelerinden Kara Kemal , bakanlığın başında da İaşe Nazırı sıfatıyla Topal İsmail Hakkı Paşa vardı. Ama onların çevresinde hızla oluşan memur ve hizmetli kadrosunun serbest piyasada kurdukları ilişkilerle milyonlarca lirayı kendi üzerlerinden çevirdikleri duyuldu. Topal İsmail Hakkı Paşa `nın daha ötesi gazeteciler Hüseyin Cahid Yalçın ve Ahmed Emin Yalman `ın adları vardı halkın ağzında. Ahali bu sayede elde edilmiş kazançlarla yapılan gayrimenkulleri `Şeker Sarayı , Kömür Sarayı , Un Sarayı ` diye isimlendirerek kendince öç alıyordu. Tıpkı 27 Mayıs sonrası halktan toplanan altınlarla kimi subaylar için yapılan evlere `Alyans Evleri` denildiği gibi. Suçlayana ceza İttihad Terakki `nin ileri gelenlerinden Ahmed Rıza Bey idareyi açıkça yolsuzluk yapmakla suçladı. Ama yönetici sınıftan olmasına rağmen akıbeti derhal gözaltına alınmak oldu. İttihad Terakki benzer denemede bulunmak isteyenlere sonlarının ne olabileceğini, başlarına neler gelebileceğini göstermiş oldu onun şahsında . Bu genel halin dışında doğudaki aşiret reisleri açısından da `karlı` bir dönemdi yaşanan. Yokluktan onlar da büyük paralar kazandılar. İttihat Terakki onları merkeze bağlı tutabilmek için halkı alabildiğine sömürmelerine göz yumdu. Harp içinde kendilerinden yana olmaları için `masraftan` çekinmeyen İngiliz ve Rus makamları tarafından rüşvete alıştırılan aşiretler arasında kimin daha fazla para aldığı tartışmaları yüzünden çatışmalar çıkmaya bile başladı. Halkın durumuna gelince köylünün beslediği inekten alınan ağnam vergisi dört kat arttığı için, ahali Osmanlı vergi memurlarının ulaşamayacağı yörelere göç etmekte buldu çareyi. Bu yüzden 1913`te 40 milyon baş olan canlı hayvan varlığı 1917`de 19 milyona düştü. Savaş bittiğinde ise öncesinde 3 milyon olan büyükbaş hayvana karşılık 380 bin büyükbaş hayvan kalmıştı Anadolu `da. İmparatorluk coğrafyasında 64 milyon dönüm olan ekilebilir arzi de 25 milyon dönüme gerilemişti. Tütün üretimi 49 bin tondan 18 bin tona, pamuk üretimi 24 bin tondan 2 bin tona düşmüştü. Orman varlığı ise resmen yok edilmiş sayılabilirdi. Bir fikir vermek için söyleyeyim ki sürekli ürün alınan Suriye `deki zeytin ağaçlarının bile yüzde 60`ı yakacak temini için kesilmişti. Çerçeve Milli Eğitimden tarihe katkı `Resmi tarih` sözü yaygın. Oysa bizde `resmi coğrafya`, `resmi matematik`, `resmi edebiyat` da var... Okullarda öğrenimin hangi esaslarda, hangi kaynaklarla ve ne içerikle yapılacağını belirleyen bir kurula sahibiz: Talim Terbiye . Eğitim politikasını belirleme ve buna uygun ders araç ve gereçlerini tespit arzusunun geçmişi 1838`de oluşturulan Meclis -i Umurı Nafıa `ya (Faydalı İşler Meclisi) kadar uzanıyor. 1845`te Meclis -i Maarif -i Muvakkat (Geçici Eğitim Meclisi), ertesi sene kurulan Maarif Meclisi, 1851`de Encümen-i Daniş (Adı Danışma Meclisi olup esas olarak fen bilimleri öğretiminin esaslarını belirlemekle meşgul) ve nihayet 1869`da Meclis -i Kebir -i Maarif (Büyük Eğitim Meclisi) ile başlayan faaliyet bugüne kadar gelmiş. Fransız Akademisi `nden etkilenilerek Ataullah Efendi -zade Mehmet Şerif Efendi`nin başkanlığında oluşturulan heyetin kuruluş gayesi: `Batı`daki ilmi çalışmaları ve yenilikleri takip etmek, eğitim ve kültür alanında gerçekleştirilecek fikir tartışmaları ile yeni Türkçe eserler yazılmasını sağlamak, okullarla ve yeni açılacak Darülfünun `a ait ders kitaplarını hazırlamak veya tercüme etmek, ilmin ve bilimin memlekete yayılması için teşviklerde bulunmak, böylece genel eğitim seviyesini yükseltmek.` Hammer ve Redhouse Encümen-i Daniş deyip geçmeyin Joseph von Hammer , Fransız Bianchi ve ünlü lügat yazarı James Redhouse üyesidirler bu kurulun. Arkadaşımız Latif Çiçek`in önerisi üzerine ve onun redaktörlüğünde bakan Hüseyin Çelik `in talimatıyla şimdi Talim Terbiye Kurulu `nun tarihi yazılıyor. Umarız eğitim tarihimizin önemli bir cephesini gün ışığına çıkaracak çalışmanın yayını 2006`da tamamlanır. Çerçeve Basın benzetince... Şimdilerde sinema ve pop müzik sanatçılarına benzemek moda. Batı`da ünlülerin benzerlerinin katıldığı özel show programları var. Geçmişte siyaset ve devlet adamlarına benzemek revaçtaydı. Burada fotoğrafını gördüğünüz kişi de 1940`lı yıllarda Türk basınının ilgi odağı. Kartpostalları basılıp satılan bir kişi. Özelliği de Atatürk `e benzemesi. Onun gibi giydirilen onun gibi pozlar verdirilen adamcağızın bu işten para kazandığı söylenemez. Herhalde en fazlası yeni elbiseler sahibi oldu. Ama bugün yaşasa yol gösteren olur muydu dersiniz?