15 Aralık 2007 Cumartesi

Liman Paşa`nın Türkiye`deki 5 yılı


Alman Generali Liman Von Sanders`in anıları Çanakkale`de dünya tarihin en şanlı direniş destanı yazıldığı halde Birinci Dünya Savaşı`nı müttefiklerin niçin kaybettiğini aydınlatıyor...


İsmail Doğu`nun kitap eleştirisi
Hatırat dizileri eski canlılığını tekrar yakaladı. Bunda hiç şüphesiz günümüzün siyasal ve sosyal dönemin / şartların payı olmakla birlikte, hatırat dizisini çıkaran yayınevlerinin eskiye göre daha önemli / öncelikli eserler çıkarması ve çıkartılan eserleri titizlikle hazırlaması da etkili olmaktadır.
Yeditepe yayınları geçtiğimiz yılın son gönlerinde yakın tarihimizin en önemli dönemlerinden birini çok ilginç yönleriyle hikâye eden ve o dönemde oluşması hasebiyle Çanakkale savaşına ışık tutan önemli bir hatıratı yayınlamıştı.
Bu hatırat, aslen, Aralık 1913"te Osmanlı İmparatorluğu ile Alman İmparatorluğu arasında imzalanan askerî anlaşma vesilesiyle Osmanlı "nın isteği üzerine Osmanlı ordusunda ıslahat yapmak için gönderilen askerî heyetin başı olarak Türkiye "ye gelen; ancak 1. Dünya savaşı baş gösterdiği için ıslahat adına bir şey yapamadan Osmanlı İmparatorluğu "nun varlığı açısından çok kritik önemi haiz iki cephede ordu komutanlığı yapmak durumunda kalan, "Liman Paşa " olarak da bilinen Liman von Sanders "in, Türkiye "de geçirdiği yıllarını anlattığı bir eserdir.
"Türkiye "de Beş Sene" adını verdiği bu eser, 1913 yılında savaş öncesindeki 1. Kolordunun kumandanlığı ve ordu genel müfettişliği vazife ve salahiyetinden başlayıp, savaşın başında komutan olarak gittiği Çanakkale "deki 5. Ordu ile savaşın son yıllarında tayin edildiği Suriye ve Filistin "deki Yıldırım Ordular Grubu komutanlığı vazifelerine, ve en son 1918"te Yıldırım Orduları komutanlığını Mustafa Kemal "e devrederek İstanbul "a dönmesi ve Türkiye "deki Alman askerlerinin vatanlarına dönüşünü organize ettikten sonra Almanya "ya hareket ettiği aynı yılın 29 Ocak "ına kadarki geçen süreyi kapsamaktadır.
Liman von Sanders kimdir?
Liman von Sanders , kendisine iletilen bir yazıyla Türkiye "ye gidecek Alman askerî heyete başkanlık yapması istendi. Teklif niteliğindeki bu yazıyı alan von Sanders , o sırada Alman ordusunun en kıdemli bir tümen komutanlığını yürütüyordu. Bu teklife kadar birçok yabancı ülkeye seyahat etmesine karşın, o zamana değin Türkiye "ye hiç gitmemişti. Türkiye "nin durumuna ait de o zamana kadar hiçbir inceleme yapmadığını belirten von Sanders , kendisi için tamamen zamansızca ortaya çıkan bu teklifi, gayet şerefli bir vazife olarak addetmiş olduğundan ve geniş bir faaliyet vaad etmiş olduğundan dolayı tereddütsüz muvafakat cevabı verdiğini söyler.
İstanbul "daki Alman sefiri Baron Wangenheim"in yazdığı teklif mektubu, aslında Almanların , Osmanlıların bu isteğini neden bu denli karşıladığını ve yerine getirdiğini görmek açısından başlı başına önemi haiz bir belge niteliğini taşımaktadır. Mektubun belirttiğine göre Alman siyaseti, Osmanlı Asyasının (metinde geçtiği şekliyle) imarını ciddi ve samimi olarak kabul etmekte olduğundan, Türk ordusunun bir Alman generali eliyle ıslahı için, Türkiye tarafından bizzat sefirin kendisine "haşmetli imparator hazretleri (II . Wilhelm)"ne ricada bulunması isteğini açıkça ortaya koymaktadır. Mektup, Balkan savaşlarında komutanlarla kurmay heyetlerinde fazlasıyla kusur görüldüğünden, gayet geniş yetkilerle bu makama getirilecek generalin başlıca görevinin kurmay heyetlerinin çok iyi bir şekilde yetiştirilmesine hizmet etmekten ibaret olduğunu vurgulamaktadır.
Türkiye tarafından ordunun ıslahı için bir Alman generalin davet edilmesi, sefirin aktardığına göre, Türklerin yenilgilerini Alman ıslahatçılarına bağlayan bütün fikir ve yorumları susturacaktı. Teklifin bu denli önemsenmesinin nedeni, sadece askerî bir anlaşmayı içermesinden değil, daha gerçekçi bir biçimde itiraf edildiği üzere, siyasî çekişme olarak "İngiliz ıslahatçılarının Türkiye "ye gelmesiyle yükselmesi tabii olan İngiliz nüfuzuna karşı Almanya lehine bir denge sağlayabilmesi"dir.
Sefirin teklif mektubunda Türkiye "ye gönderilmek için aranan generalin özellikleri belirtilirken vurgu yapılan noktalar, aslında Liman von Sanders "in bizzat kendini işaret ediyordu: "Yabancı dil bilmesi çok gerekmeyen", "çokça seyahat etmiş bulunan ve kurmay subay seyahatlerini idare etmiş bulunan", "kolordu kurmay başkanı olarak başarı kazanmış olan", her şeyden önemlisi, "sözünü geçirebilir sağlam bir karaktere sahip olan" biri. Liman von Sanders , bu aranılan tüm özelliklere sahip birisiydi. Zaten mektup, muhtemelen onun kabul etmesi için, bu özellikleri aranan kişiyi resmediyordu.
Türkiye "de Beş Sene
Zamanın padişahlarından hem Sultan Reşat ve hem de Sultan Vahdettin dönemini yaşayan Liman Paşa , Sadrazam Sait Halim Paşa ile Talat ve Enver Paşaları yakından tanımış, Mustafa Kemal ile silah arkadaşlığı yapmıştır. Bütün bunlara karşın, neredeyse hiç kimse ile iyi geçinememiştir. Enver Paşa , onun gözünde bir rakipti.
Yine, her ne kadar Türkiye "den ayrılıp Almanya "ya dönerken Yıldırım Orduları komutanlığına Mustafa Kemal "i atamış olsa da, Mustafa Kemal "le de iyi bir diyalog ve anlaşma zemini yakalayabilmiş değildir. Sadece Türk subaylarıyla değil, Alman İmparatoru "nun İstanbul "daki büyükelçilerine de hiç hoşgörü göstermemiştir.
Alman askerî ateşesi ve askerî delegesi General von Lossow ile Osmanlı Genelkurmay Başkanı General von Brossat, Liman Paşa "nın hiç çekemediği kişilerdendi. Alman İmparatorluğu "nun çıkarlarına hizmet etmek, ve Osmanlı İmparatorluğu Ordusunda yüklendiği görevleri gereğince yerine getirmek, onun en önemli kaygısıydı.
Aslında bu yüklendiği kaygı ve kendisine teklif edilen geniş yetkinin yanında dönemin şartları göz önüne getirildiğinde, bir asker olarak yaptıkları normal karşılanabilir. Ama yine de, yorumlarında ve eleştirilerinde bir içtenlik fark edilse de, insafsız davranışları hemen göze çarpmaktadır. Seçimde aranılan ve bundan dolayı kendisine teklif edilen çetin karakter ve söz geçirebilme kabiliyeti, onun açısından birçok anlaşmazlıklarla neticelenmiştir. Bunun yanı sıra, Osmanlı Ordusunun ıslahı için yaptığı değerlendirmeler, oldukça önem arzetmektedir ve gerçeklik payı hayli yüksektir: "Almanya "nın savaş sırasında müttefik sıfatıyla Türkiye "den talep ettiği şeylerden iktisada ait olanların büyük kısmı yerine getirilemedi. Almanya "nın askerlik noktasında da Türkiye "nin iştirak ve faaliyetinden beklediği şeyler haddinden fazla olduğundan yerine getirilmesi imkansızdı&&
Türkiye , takip ettiği hedefleri ve maddî imkânları uyumlu hale getirmeyi başaramadığından dolayı en büyük sorumluluk onun üzerindedir. Almanya da, orada Türkiye "nin silahlı kuvvetleriyle ve imkânlarıyla neler yapılabileceğini serinkanlılıkla açık ve kesin bir şeklide değerlendirmede hatalı davrandığından dolayı kabahatlidir."
Malta dönemi
Liman von Sanders , bu eserini, Türkiye "den Almanya "ya dönüş sırasında Malta "da İngilizler tarafından yakalanıp savaş esiri olarak burada tutulması ve sonrasında serbest kaldığı 7 aylık dönem içinde kaleme almıştır. Ancak 21 Ağustos "ta ülkesine dönebilen Liman Paşa , Malta "da esir alınmışken sıcağı sıcağına yazdığı hatıratını, yine çok geciktirmeden 1920 yılında Berlin "de yayımlattı. Bir hatıratın geç yayımlanması içeriğine ait problemler doğuracağı gibi, yaşanılan sıcak hissiyatla yazılması da, özeleştiri ve özdenetime tabi tutulmadığından dolayı yine aynı derecede mahzurlu kabul edilebilir. Eserin hem dönüşten çok kısa bir zaman sonra, hem de yurdunda değil de esaret altında yazılmış olması, duygularını çok belirgin kılması açısından yararlıysa da, yorumları ve eleştirileri açısından sağlıklı olmayacaktır.
Adı geçen eser, Osmanlı Askerî Tarih Encümeni, eserin Almanya "da yayımlanmasından çok kısa bir süre sonra, 1921 yılında, orjinaline hiç dokunmadan ve fakat Liman von Sanders "in hatıratındaki bazı yorumları ve gerçeği yansıtmadığına inandıkları olayları tashih etme babından açıklamalarını da eklemeyi ihmal edilmeyerek tercüme edilmiş ve neşredilmiştir.
Kitapta ayrıca, dönemin Genel Kurmay 3. Şube Müdürü ve Askerî Tarih Encümeni Başkanı Hüseyin Hüsnü Emir "in, bu kitap için yazmış olduğu önsözü de bulunmaktadır.
Eserin, çok kısa bir süre sonra ve çok kısa bir zaman dilimi içinde, hem de eserin aslına hiç dokunmadan ve fakat gerekli ek ve dipnotları ekleyerek yayımlayan Genel Kurmay "ın bu çabası, dönemin askeri anlayışını ve kadrosunu görme açısından da önemli olduğu kanaatindeyim. Olaya bu tarzda yaklaşıldığında esere sadece bir hatırat olarak değil, aynı zamanda bir anlayışın yansıtılması olarak da bakılmalıdır.
Çeviri başarısı
Muzaffer Albayrak , enfes çalışmasıyla, Osmanlıca aslından tüm ekleriyle beraber Latin harflerine çevirip, asıl nüshaya sadık kalmak şartıyla, genel okuyucu tarafından anlaşılmayacak derecede ağdalı olan ve güçlük çektiren Osmanlıca kelime ve kelime gruplarını, cümlenin üslubuna ve manasına zarar vermeyecek şekilde sadeleştirmiş. Albayrak , çeviri ve sadeleştirmenin yanı sıra, Askerî Tarih Encümeni"nin eseri Osmanlıca "ya çevirirken koyduğu dipnotların dışında, kendisinin de gerekli gördüğü yerlere önemli dipnotlar eklemiş ve bunları okuyucunun anlaması / ayırt etmesi için de belirginleştirmiş.
Yayınevinin de, kitabın sonuna indeks ile gayet yerinde iki adet harita koyması, eseri diğer baskılarının yanında birkaç adım öne çıkartmaktadır.
(Kitapla İlgili teknik bilgiler ve internet üzerinden sipariş şartlarını görmek için bu linki kullanabilirsiniz... )