Talat Paşa 15 Mart 1921 Salı günü Berlin Hardenbergstr.’deki 27 numaralı evinden çıktığı sırasında kendisini bir süredir takip eden katil Tehleryan arkadan kafasına bir kurşun sıktı ve Talat Paşa o anda ruhunu teslim etti. Ardından silahını atan katil kaçmaya başlamış, fakat o sırada olayı görenler tarafından yakalanıp kafası yarılmış ve polise teslim edilmiştir.
Talat Paşa cinayetiyle ilgili olarak 21 Mart 2005 tarihinde Başkent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından düzenlenen konferansa konuşmacı olarak katılan Türk Tarih Kurumu Ermeni Araştırmaları Başkanı Prof. Dr. Hikmet Özdemir, Talat Paşa cinayetiyle ilgili çok önemli bulguları izleyicilerle paylaşmıştır.
Talat Paşa’nın katili cinayetin ardından Berlin’de 2-3 Haziran günlerinde sadece iki gün süren duruşmalardan sonra mahkeme tarafından beraat ettirilmiş serbest bırakılmıştır. Esasen bu mahkemede bir hukuk katliamı yapıldığını söyleyebiliriz. Bu hukuk katliamı maalesef bugün Amerika’da, Avrupa’da ve hatta Türkiye’nin bazı “aydın” çevrelerinde sürmektedir.
Talat Paşa’dan sonra işlenen cinayetlerde katil hep kaçmasına rağmen, Talat Paşa cinayetinde kaçamamıştır. Halk tarafından yakalanmış ve polise teslim edilmiştir. Talat Paşa’nın cesedi iki saat kadar cadde ortasında kalmıştır. İlk anda kimliği bile saptanamamıştır. Koruması filan yoktur. (HÖ 10)
O zamanki Alman Ceza Kanunu’na göre katilin kasten adam öldürme (yani tasarlanmış bir cinayet) suçundan yargılanması ve idam edilmesi gerekiyordu. Eğer ölüm istenmeden veya maktülün ağır tahriki sonucu oluşmuşsa, hafifletici bir neden olarak kabul edilir ve sanık en fazla altı ay hapis cezasına çarptırılırdı. Öldürme eylemi kasten, ancak planlanmadan yapılmışsa, cezası beş yıl ağır hapisti. Ayrıca sanık olay sırasında bilinç kaybına uğramış veya hastalık hali içinde ve ne yaptığının bilincinde değilse beraat ederdi. Mahkeme işte bu son maddeye, sanığın sözümona “saralı” olduğuna ve buna bağlı bilinç kaybına uğradığına binaen kendisini beraat ettirmiştir.
26 Mayıs 1921 tarihinde, yani mahkemeden bir hafta önce savcılık Prusya Adalet Bakanlığı’na şöyle bir yazı gönderilmiştir:
“Bu yılın 15 Mart günü Türk Sadrazamı Talat Paşa’yı Berlin’de öldüren Ermeni’ye karşı açılan ve önümüzdeki günlerde başlayacak olan davanın politik bir boyut kazanacağı kamuoyunda politik meselelerin yoğun olarak tartışılacağı ve suikasta yol açan motifin öne çıkarılacağı, bununsa Almanya’yla Türkiye arasındaki ilişkileri zedeleyeceğinden korkulmaktadır. Sanık avukatlarının, yani katilin avukatlarının öncelikle bu suikastı Türk boyunduruğuna karşı acı çeken Hristiyan bir halkın, yani Ermenilerin hürriyet uğruna kahramanca atılımı olarak yansıtacakları beklenebilir.” (HÖ 11)
Alman makamları mahkeme sırasında 1. Dünya Savaşı sırasında Ermeniler’e dönük uygulamaların tartışma konusu olmasından, Almanya’nın konuyla ilgili tutumunun konuşulmasından, Talat Paşa’nın genel politik rolünden, Almanlar’la ilişkilerinden ve Almanlar’la ilgili düşüncelerinden bahsedilmesinden çekinmiş olmalıdırlar. Talat Paşa Alman-Türk dostluğunun katı bir temsilcisi olarak görülmekteydi ve İslam dünyasının da gözü bu davadaydı. Ayrıca Alman Dışişleri Bakanlığı davaya yayın yasağı getirilmesini istemiştir. Dava esasen Alman Dışişleri’nin talebi üzerine beraatle sonuçlandırılmıştır. (HÖ 11-12)
Şimdi Hikmet Özdemir’in Başkent Üniversitesi’nde yaptığı konuşmasında Talat Paşa davasıyla ilgili değindiği bazı önemli bulgulara değineceğiz.
Katil Tehleryan yakalandıktan sonra ilk sorgusu gazetelerin akşam baskısında yayınlanmıştı. Aynı şekilde sorguyu yapan polis görevlisi de mahkemede tanık olarak dinlenmişti. Katil sorgusunda şöyle demiştir:
“Almanya’ya sadece Talat Paşa’yı öldürmek için geldim, ailem Ermeni tehcirinde öldü, ben tesadüf eseri ölümden döndüm, daha o zaman Talat Paşa’yı öldürmeye ant içtim... Ermeni asıllı bazı vatandaşlar Talat Paşa’yı öldürmem için para verdi. Epeydir Berlin’deydim, çeşitli pansiyonlarda kaldım, birkaç hafta evvel Talat Paşa’nın Hardenberg Sokağı dört numaralı evin ikinci katında oturduğunu öğrendim.” (HÖ 13)
Katil Almanca bilmemekteydi, bana rağmen Talat Paşa’nın oturduğu evi bulmuş ve karşısındaki eve kiracı olarak yerleşmişti. İfadesinde şunları da söylemiştir:
“Onu rahatça izlemek ve alışkanlıklarını ezberlemek için tam karşısındaki binada oda tutum. Talat Paşa her sabah saat 9’a doğru hayvanat bahçesi civarında oturan bir akrabasını ziyaret etmekte, sabah gazetelerini okumak için evden çıkardı, o gün evden saat 11’i geçerken çıktı. Şimdi, Talat Paşa’nın öldüğünü duyan vatandaşlarım rahat bir nefes alacak ve bu başarımdan ötürü benimle iftihar edeceklerdir, bunu düşününce seviniyorum. Cinayeti sadece bu duyguyu tatmak için işledim, bu cinayeti soğukkanlı bir şekilde önceden hesaplayarak, hazırlanarak işlediğimi itiraf ediyorum, sorumluluğu vicdan rahatlığıyla taşıyorum.”
Sorgu yargıcı mahkemede tanık olarak sanığın bu sözlerini onaylamıştır. Mahkeme başkanının “sanık bu kararı (yani öldürme kararını) ne zaman almıştı” sorusu üzerine “ülkesinde; kendisine orada bir tabanca temin etmiş” demiştir. Bunlar cinayetin bilinçli bir şekilde yapıldığının kanıtıdır. (HÖ 14)
Buraya kadar cinayetin planlı bir şekilde işlendiği konusunu işledik. Şimdi başka ilginç bulgulara geçeceğiz. Bunlardan birincisi Talat Paşa’nın ölümünden birkaç ay sonra Berlin’deki İngiliz Büyükelçiliği’yle ilgisi bulunan Hintli bir zenginin, şoförü tarafından öldürülmesidir. Hintli zenginin karısı (veya metresi) mahkemede “kocamı İngilizler öldürttü, çünkü Talat Paşa’yı katleden komiteye İngiltere Sefareti’nden verilen mükafaata ve daha bu gibi mühim sırlara vakıftı” demiştir. Eski İzmir Valisi Tahsin Uzer bu ifadeyi “mahkemenin bu zabıtlarını bütün Alman gazeteleri büyük harflerle yazdılar” diyerek 1922 yılında yazmıştır. [Tahsin Uzer tehcir sırasında Erzurum valisi idi ve Ermeni mebuslardan Ermeniler’e iyi davrandığı için teşekkür almıştı. (HÖ 15) Ancak Alman gazeteleri bu konuyla ilgili olarak henüz araştırılmamıştır.]
Talat Paşa cinayetinin mahkemesinde bir mahkeme başkanı, bir jüri ve bir de gözlemci yargıç vardır. Gözlemci yargıç 21 Haziran 1921 günü bir gazete yayımlanan okuyucu mektubunda “davaya dair bir memnuniyetsizlik hissinin oluştuğu”nu yazmıştır. Mahkemenin kararı Almanya’da bazı çevreler tarafından alkışlanırken, bazı çevreler tarafından yüzkarası olarak nitelenmiştir.
Cinayetle ilgili ilginç bir olay da 1935’te gerçekleşmiştir. Bu yıl Amerikan polisi Alman polisine katil Tehleryan’ı azmettirenlerin izini bulduklarını bildiriyor ve beraber yakalamayı öneriyordu. Ancak Berlin polisi mahkemenin olayı nitelendirme şeklinden ikna olduğu için gerekli adli başvuruda bulunma ihtiyacını hissetmiyordu. Bunun nedeni de açıktır. Sözümona “saralı” olduğu için cinayet davasında beraat ettirilen kişinin azmettiricisinin olmaması gerekir. (HÖ 16) Yani esasen bu olay Alman mahkemeleri için bir yüzkarasıdır ve bizce bugün Alman aydınları ve hukukçuları tarafından irdelenmesi gerekir.
Yukarıda Osmanlı 3. Ordusu Kurmay Başkanı Felix Guse’den alıntılar yapmıştık. Yine 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusunda Enver Paşa’dan sonra gelen Bronsart Paşa’nın Talat Paşa’yı uyardığını belirtmiştik. Bu kişiler ilgili mahkemede sözkonusu edilen tarihin birinci dereceden tanıkları oldukları halde mahkeme salonunda dinlenmemişlerdir. Bronsart Paşa Talat Paşa’yla ilgili açık bir mektup yayınlamış, neden bu tehcir kararının alındığını açıklamış, kararın uygulanması sırasında yanlış yapan yöneticilerin de nasıl cezalandırıldıklarını açıkça belirtmiştir. Yazısının başlığı “Talat Paşa lehine bir ifade”dir.
Mahkeme salonunda dinlenen, Osmanlı İmparatorluğu’nda savaş sırasında görev yapmış olan tek paşa Liman von Sanders’tir. Liman von Sanders de Talat Paşa’nın Ermeniler’in yok edilmesine yönelik bir emri olmadığını belirtmiş, pozisyonu itibariyle böyle bir şeyi bilebilecek durumda olduğunu ve böyle bir şeye şahitlik etmediğini söylemiştir. Ayrıca tehcir kararının zorunlu olduğuna vurgu yapmıştır. Hikmet Özdemir’in önemle altını çizdiği nokta, bir cinayet mahkemesinde katilin değil, öldürülenin yargılanmış olduğudur. Yapılan adeta bir hukuk katliamıdır. (HÖ 17)
Katil Tehleryan’la ilgili önemli bir diğer bilgi de kendisinin 1915’te İstanbul’da işlediği bir cinayettir. Tehcir kanunu çıkmadan önce 24 Nisan 1915 tarihinde Bakanlar Kurulu 235 kişiyi zorunlu göçe tabi tutmuştu. Bir Ermeni doktor, o 235 kişinin isimlerini İstanbul’daki polis müdürüne ihbar ettiği iddia edilen bir Ermeni’nin ismini Tehleryan’a vermiş ve bu kişi o Ermeni’yi öldürmüştü. Öldürülen Ermeni’nin adı Mıgırdiçyan’dır. Bu bilgiyi veren, Ermeni tezlerinin Almanya’daki belki de en büyük savunucusu (ve üreticisi) Tessa Hofmann, Tehleryan’ın ayrıca Taşnak Partisi’nin gizli özel komando bölümünün bir üyesi olduğu yazıyor. (TH 103)
Bütün bu bulgulardan ortaya çıkan şudur ki, Tehleryan gayet planlı bir şekilde ve bir istihbarat kuruluşu hesabına bu cinayeti işledi. Talat Paşa davası da kendisinin şahsında dönemin liderliğinin yargılanması davasına dönüştü.
Talat Paşa cinayetiyle ilgili olarak 21 Mart 2005 tarihinde Başkent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından düzenlenen konferansa konuşmacı olarak katılan Türk Tarih Kurumu Ermeni Araştırmaları Başkanı Prof. Dr. Hikmet Özdemir, Talat Paşa cinayetiyle ilgili çok önemli bulguları izleyicilerle paylaşmıştır.
Talat Paşa’nın katili cinayetin ardından Berlin’de 2-3 Haziran günlerinde sadece iki gün süren duruşmalardan sonra mahkeme tarafından beraat ettirilmiş serbest bırakılmıştır. Esasen bu mahkemede bir hukuk katliamı yapıldığını söyleyebiliriz. Bu hukuk katliamı maalesef bugün Amerika’da, Avrupa’da ve hatta Türkiye’nin bazı “aydın” çevrelerinde sürmektedir.
Talat Paşa’dan sonra işlenen cinayetlerde katil hep kaçmasına rağmen, Talat Paşa cinayetinde kaçamamıştır. Halk tarafından yakalanmış ve polise teslim edilmiştir. Talat Paşa’nın cesedi iki saat kadar cadde ortasında kalmıştır. İlk anda kimliği bile saptanamamıştır. Koruması filan yoktur. (HÖ 10)
O zamanki Alman Ceza Kanunu’na göre katilin kasten adam öldürme (yani tasarlanmış bir cinayet) suçundan yargılanması ve idam edilmesi gerekiyordu. Eğer ölüm istenmeden veya maktülün ağır tahriki sonucu oluşmuşsa, hafifletici bir neden olarak kabul edilir ve sanık en fazla altı ay hapis cezasına çarptırılırdı. Öldürme eylemi kasten, ancak planlanmadan yapılmışsa, cezası beş yıl ağır hapisti. Ayrıca sanık olay sırasında bilinç kaybına uğramış veya hastalık hali içinde ve ne yaptığının bilincinde değilse beraat ederdi. Mahkeme işte bu son maddeye, sanığın sözümona “saralı” olduğuna ve buna bağlı bilinç kaybına uğradığına binaen kendisini beraat ettirmiştir.
26 Mayıs 1921 tarihinde, yani mahkemeden bir hafta önce savcılık Prusya Adalet Bakanlığı’na şöyle bir yazı gönderilmiştir:
“Bu yılın 15 Mart günü Türk Sadrazamı Talat Paşa’yı Berlin’de öldüren Ermeni’ye karşı açılan ve önümüzdeki günlerde başlayacak olan davanın politik bir boyut kazanacağı kamuoyunda politik meselelerin yoğun olarak tartışılacağı ve suikasta yol açan motifin öne çıkarılacağı, bununsa Almanya’yla Türkiye arasındaki ilişkileri zedeleyeceğinden korkulmaktadır. Sanık avukatlarının, yani katilin avukatlarının öncelikle bu suikastı Türk boyunduruğuna karşı acı çeken Hristiyan bir halkın, yani Ermenilerin hürriyet uğruna kahramanca atılımı olarak yansıtacakları beklenebilir.” (HÖ 11)
Alman makamları mahkeme sırasında 1. Dünya Savaşı sırasında Ermeniler’e dönük uygulamaların tartışma konusu olmasından, Almanya’nın konuyla ilgili tutumunun konuşulmasından, Talat Paşa’nın genel politik rolünden, Almanlar’la ilişkilerinden ve Almanlar’la ilgili düşüncelerinden bahsedilmesinden çekinmiş olmalıdırlar. Talat Paşa Alman-Türk dostluğunun katı bir temsilcisi olarak görülmekteydi ve İslam dünyasının da gözü bu davadaydı. Ayrıca Alman Dışişleri Bakanlığı davaya yayın yasağı getirilmesini istemiştir. Dava esasen Alman Dışişleri’nin talebi üzerine beraatle sonuçlandırılmıştır. (HÖ 11-12)
Şimdi Hikmet Özdemir’in Başkent Üniversitesi’nde yaptığı konuşmasında Talat Paşa davasıyla ilgili değindiği bazı önemli bulgulara değineceğiz.
Katil Tehleryan yakalandıktan sonra ilk sorgusu gazetelerin akşam baskısında yayınlanmıştı. Aynı şekilde sorguyu yapan polis görevlisi de mahkemede tanık olarak dinlenmişti. Katil sorgusunda şöyle demiştir:
“Almanya’ya sadece Talat Paşa’yı öldürmek için geldim, ailem Ermeni tehcirinde öldü, ben tesadüf eseri ölümden döndüm, daha o zaman Talat Paşa’yı öldürmeye ant içtim... Ermeni asıllı bazı vatandaşlar Talat Paşa’yı öldürmem için para verdi. Epeydir Berlin’deydim, çeşitli pansiyonlarda kaldım, birkaç hafta evvel Talat Paşa’nın Hardenberg Sokağı dört numaralı evin ikinci katında oturduğunu öğrendim.” (HÖ 13)
Katil Almanca bilmemekteydi, bana rağmen Talat Paşa’nın oturduğu evi bulmuş ve karşısındaki eve kiracı olarak yerleşmişti. İfadesinde şunları da söylemiştir:
“Onu rahatça izlemek ve alışkanlıklarını ezberlemek için tam karşısındaki binada oda tutum. Talat Paşa her sabah saat 9’a doğru hayvanat bahçesi civarında oturan bir akrabasını ziyaret etmekte, sabah gazetelerini okumak için evden çıkardı, o gün evden saat 11’i geçerken çıktı. Şimdi, Talat Paşa’nın öldüğünü duyan vatandaşlarım rahat bir nefes alacak ve bu başarımdan ötürü benimle iftihar edeceklerdir, bunu düşününce seviniyorum. Cinayeti sadece bu duyguyu tatmak için işledim, bu cinayeti soğukkanlı bir şekilde önceden hesaplayarak, hazırlanarak işlediğimi itiraf ediyorum, sorumluluğu vicdan rahatlığıyla taşıyorum.”
Sorgu yargıcı mahkemede tanık olarak sanığın bu sözlerini onaylamıştır. Mahkeme başkanının “sanık bu kararı (yani öldürme kararını) ne zaman almıştı” sorusu üzerine “ülkesinde; kendisine orada bir tabanca temin etmiş” demiştir. Bunlar cinayetin bilinçli bir şekilde yapıldığının kanıtıdır. (HÖ 14)
Buraya kadar cinayetin planlı bir şekilde işlendiği konusunu işledik. Şimdi başka ilginç bulgulara geçeceğiz. Bunlardan birincisi Talat Paşa’nın ölümünden birkaç ay sonra Berlin’deki İngiliz Büyükelçiliği’yle ilgisi bulunan Hintli bir zenginin, şoförü tarafından öldürülmesidir. Hintli zenginin karısı (veya metresi) mahkemede “kocamı İngilizler öldürttü, çünkü Talat Paşa’yı katleden komiteye İngiltere Sefareti’nden verilen mükafaata ve daha bu gibi mühim sırlara vakıftı” demiştir. Eski İzmir Valisi Tahsin Uzer bu ifadeyi “mahkemenin bu zabıtlarını bütün Alman gazeteleri büyük harflerle yazdılar” diyerek 1922 yılında yazmıştır. [Tahsin Uzer tehcir sırasında Erzurum valisi idi ve Ermeni mebuslardan Ermeniler’e iyi davrandığı için teşekkür almıştı. (HÖ 15) Ancak Alman gazeteleri bu konuyla ilgili olarak henüz araştırılmamıştır.]
Talat Paşa cinayetinin mahkemesinde bir mahkeme başkanı, bir jüri ve bir de gözlemci yargıç vardır. Gözlemci yargıç 21 Haziran 1921 günü bir gazete yayımlanan okuyucu mektubunda “davaya dair bir memnuniyetsizlik hissinin oluştuğu”nu yazmıştır. Mahkemenin kararı Almanya’da bazı çevreler tarafından alkışlanırken, bazı çevreler tarafından yüzkarası olarak nitelenmiştir.
Cinayetle ilgili ilginç bir olay da 1935’te gerçekleşmiştir. Bu yıl Amerikan polisi Alman polisine katil Tehleryan’ı azmettirenlerin izini bulduklarını bildiriyor ve beraber yakalamayı öneriyordu. Ancak Berlin polisi mahkemenin olayı nitelendirme şeklinden ikna olduğu için gerekli adli başvuruda bulunma ihtiyacını hissetmiyordu. Bunun nedeni de açıktır. Sözümona “saralı” olduğu için cinayet davasında beraat ettirilen kişinin azmettiricisinin olmaması gerekir. (HÖ 16) Yani esasen bu olay Alman mahkemeleri için bir yüzkarasıdır ve bizce bugün Alman aydınları ve hukukçuları tarafından irdelenmesi gerekir.
Yukarıda Osmanlı 3. Ordusu Kurmay Başkanı Felix Guse’den alıntılar yapmıştık. Yine 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusunda Enver Paşa’dan sonra gelen Bronsart Paşa’nın Talat Paşa’yı uyardığını belirtmiştik. Bu kişiler ilgili mahkemede sözkonusu edilen tarihin birinci dereceden tanıkları oldukları halde mahkeme salonunda dinlenmemişlerdir. Bronsart Paşa Talat Paşa’yla ilgili açık bir mektup yayınlamış, neden bu tehcir kararının alındığını açıklamış, kararın uygulanması sırasında yanlış yapan yöneticilerin de nasıl cezalandırıldıklarını açıkça belirtmiştir. Yazısının başlığı “Talat Paşa lehine bir ifade”dir.
Mahkeme salonunda dinlenen, Osmanlı İmparatorluğu’nda savaş sırasında görev yapmış olan tek paşa Liman von Sanders’tir. Liman von Sanders de Talat Paşa’nın Ermeniler’in yok edilmesine yönelik bir emri olmadığını belirtmiş, pozisyonu itibariyle böyle bir şeyi bilebilecek durumda olduğunu ve böyle bir şeye şahitlik etmediğini söylemiştir. Ayrıca tehcir kararının zorunlu olduğuna vurgu yapmıştır. Hikmet Özdemir’in önemle altını çizdiği nokta, bir cinayet mahkemesinde katilin değil, öldürülenin yargılanmış olduğudur. Yapılan adeta bir hukuk katliamıdır. (HÖ 17)
Katil Tehleryan’la ilgili önemli bir diğer bilgi de kendisinin 1915’te İstanbul’da işlediği bir cinayettir. Tehcir kanunu çıkmadan önce 24 Nisan 1915 tarihinde Bakanlar Kurulu 235 kişiyi zorunlu göçe tabi tutmuştu. Bir Ermeni doktor, o 235 kişinin isimlerini İstanbul’daki polis müdürüne ihbar ettiği iddia edilen bir Ermeni’nin ismini Tehleryan’a vermiş ve bu kişi o Ermeni’yi öldürmüştü. Öldürülen Ermeni’nin adı Mıgırdiçyan’dır. Bu bilgiyi veren, Ermeni tezlerinin Almanya’daki belki de en büyük savunucusu (ve üreticisi) Tessa Hofmann, Tehleryan’ın ayrıca Taşnak Partisi’nin gizli özel komando bölümünün bir üyesi olduğu yazıyor. (TH 103)
Bütün bu bulgulardan ortaya çıkan şudur ki, Tehleryan gayet planlı bir şekilde ve bir istihbarat kuruluşu hesabına bu cinayeti işledi. Talat Paşa davası da kendisinin şahsında dönemin liderliğinin yargılanması davasına dönüştü.