18 Aralık 2007 Salı

Talat Paşa ve Yaşadığı Yıllar


Hikmet Özdemir Talat Paşa’nın doğum yılıyla ilgili olarak değişik kaynaklarda 1874 ve 1876 yıllarının verildiğini söylemektedir. Böyle büyük ve önemli bir insanın yaşamıyla ilgili olarak bile bu kadar bilinemezlik olması ülkemizdeki tarih çalışmaları açısından düşündürücüdür. Bunun gibi başka önemli tarihler konusunda da değişik kaynaklar arasında çelişkiler olduğunu konuşmanın ilerleyen aşamalarında göreceğiz.

Bir insanın, hele de Talat Paşa gibi bir insanın eylemlerini anlayabilmek için öncelikle yaşadığı dönemi bilmek gerekir. Talat Paşa Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş döneminde yaşamıştır. Kendisi ve siyasi mücadele arkadaşlarının yaptıklarının Türkiye’de Cumhuriyet devrimine giden yolu açtığını söyleyebiliriz. Hatta Talat Paşa’nın yaşadığı dönemde ilk defa Türk ulusu fikrinin geliştiğini, vatan kavramının oluştuğunu ve geniş kitlelere mal olmaya başladığını da eklemek durumundayız.

Öncelikle Talat Paşa’nın yaşamı süresince Osmanlı İmparatorluğu içinde yaşanan belli başlı olayları kronolojik sırayla hatırlatmak istiyorum.

1876 yılında 2. Abdülhamid tahta çıktı. Aynı yılın 23 Aralık günü 1. Meşrutiyet ilan edildi. Fakat Abdülhamid 1877’de başlayan Osmanlı-Rus Savaşı’nı bahane ederek 1877’nin Mart ayında toplanan Meclis-i Meb’usan’ı kapattı. Bunun ardından Abdülhamid’in otuz yıl sürecek olan istibdat (yani despotluk) dönemi başladı. Aydınlar bundan sonra 1908’de ilan edilen 2. Meşrutiyet’e kadar büyük baskılara uğradılar.

Osmanlı-Rus Savaşı 1878’de Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilgisiyle sonuçlanmasının ardından Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları imzalandı. Ermeni sorunu bu antlaşmalarla birlikte ilk defa yazılı bir belgede uluslararası bir sorun olarak ortaya çıktı.

Osmanlı Devleti Avrupa’da artık “hasta adam” olarak anılıyordu Ancak Avrupa devletleri bu hasta adamın ölmemesi için uğraşıyorlardı, zira mirasını paylaşamıyorlardı. 1878’de Kıbrıs İngiltere yönetimine geçti. 1881’de Mısır İngilizler tarafından işgal edildi ve Düyun-u Umumiye idaresi kuruldu. 1883’te Tunus Fransa tarafından işgal edildi.

1890’lı yıllarda ülkenin değişik yerlerinde Ermeni isyanları çıktı. Bugünkü Ermenistan dahil olmak üzere, hiçbir yerde çoğunluğu oluşturmayan Ermeniler, daha doğrusu Taşnaklar, bağımsız bir Ermeni devleti kurulmasını amaçladılar. Çıkarılan isyanlarla kanlı olayların çıkmasını teşvik ettiler ve bu şekilde Batılı devletlerin müdahalesini sağlamaya çalıştılar. Bunları Ermeni kaynaklarından okuyabiliyoruz.

1880’li yıllardan sonra Almanlar’ın Osmanlı üzerindeki ağırlığı gitgide artmaya başlamıştı. 1899’da Bağdat demiryolunun imtiyazı Almanlar’a verildi.

Aynı dönemde Balkanlar’da birçok devlet bağımsızlıklarını kazandılar. Bu süreçte Türk milleti bilinci de oluşmaya ve yavaş yavaş olgunlaşmaya başlamıştır. Ancak bu bilinç ancak Kurtuluş Savaşı’nın başlamasından çok sonra yurda sağlam bir biçimde yayılacaktır.

Başta Jöntürkler olmak üzere, aydınların verdikleri ve özellikle Balkanlar’dan çıkan uzun mücadeleler 1908’de meyvesini verdi ve 2. Meşrutiyet ilan edildi; Abdülhamid Meclis’in yeniden açılmasını kabul etmek zorunda kaldı. Meşrutiyet’in ilanının ardından kısa süre sonra çıkan 31 Mart gerici ayaklanmasını Hareket Ordusu tarafından bastırıldı ve Abdülhamid tahttan indirildi; yerine 5. Mehmet Reşad tahta geçti.

1911’de İtalyanlar Trablusgarp ve Bingazi’ye saldırdılar. Bunu fırsat bilen Balkan devletleri 1912’de Osmanlı İmparatorluğu’na savaş açtılar, Bulgar orduları Çatalca önlerine kadar ilerledi. Bu dört taraftan saldırı kargaşası altında Ege’deki on iki ada İtalya’ya bırakıldı.

Bütün bu felaketlerin günah keçisi olarak İttihat ve Terakki partisi gösterildi ve ülkede müthiş bir İttihatçı avı başladı. Bu süreç 1913 yılının Ocak ayında gerçekleşen Babıâli Baskını ve İttihat ve Terakki Partisi’nin iktidarı, 1. Dünya Savaşı sonuna kadar kesin olarak ele geçirmesiyle son buldu.

1. Balkan Savaşı’ndan galip çıkan devletler Osmanlı’nın mirasını paylaşamayınca aralarında ihtilaf çıktı ve 2. Balkan Savaşı başladı; Osmanlı orduları bu kargaşalıkta Edirne’yi geri almayı başardılar.

8 Şubat 1914’te Anadolu’da Ermeni talepleri doğrultusunda ıslahatı öngören Osmanlı-Rus Antlaşması imzalandı. Aynı yılın Ağustos ayında 1. Dünya Savaşı patlak verdi. Osmanlı Devleti önünde sonunda bu savaşa girmek zorunda kalacaktı. Bu durumda İttihat ve Terakki liderleri ülkenin savunulması için Almanya’nın bulunduğu blokta savaşa girilmesini uygun buldular. Bu savaş Osmanlı Devleti’nin sonunu getirecek ve ardından yeni Türkiye devleti kurulacaktır.

Burada savaşın tüm cephelerinde bahsetmek konumuz açısından gereksizdir. Biz sadece Doğu Cephesi’ni ele almak istiyoruz. 3 Kasım 1914’te Çarlık Rusyası Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. Bunun ardından başlayan Ermeni isyanları ülkeyi Tehcir Kanunu’na götüren sürecin kıvılcımını çakmıştır. 1917’de Bolşevik Devrimi’nin ardından Rusya, savaştan çekildi ve Osmanlı 3 Mart 1918’de imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması’yla kaybettiği toprakların bir kısmını geri aldı.

Ancak savaşın genelinde yenilgi mukadder olmuştu ve 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’yla birlikte 1. Dünya Savaşı Osmanlı Devleti için sona erdi. İttihatçı liderler ülkeyi terketmek zorunda kaldılar. Talat Paşa da bu süreçte Berlin’e geldi ve 15 Mart 1921’de şehit edilene kadar orada kaldı.

Görüldüğü gibi Talat Paşa’nın yaşadığı süreç bir devletin yıkıldığı ve yerine yenisinin kurulduğu, bir kurtuluş mücadelesinin verildiği bir süreçtir. Bu kısa hatırtlatmaların ardından esas konumuza gelebiliriz.